Yeniçağ – Merve KIZILALP
Fatih Altaylı’nın Youtube’da yaptığı “Teke Tek Bilim” programına konuk olan ve Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’u hedef alan Prof. Dr. Celal Şengör, “onun depremle ilgili söyledikleri zırcahilliktir, ona deprem soran gazeteci de cahildir. Bakıyorsun adamın o konuda çalışması var mı, yok. Saçma sapan şeyler” demişti.
Söz konusu olan “zırcahil” açıklamasına gazeteci Yılmaz Özdil de dahil oldu. Özdil, YouTube kanalında yayınladığı bugünkü videosunda Şener Üşümezsoy’a destek verdi.
JAPONYA’DAKİ DEPREM BİZİM İÇİN İBRET
Yılmaz konuşmasına Japonya’da 7.6 büyüklüğünde meydana gelen depremi hatırlatarak başladı. 48 kişinin hayatını kaybettiği ve bu şiddetli bir depremde sadece 48 kişinin hayatını kaybetmesinin Türkiye için bir kez daha ibret olduğunu söyledi. Türkiye’de canı çeken herkesin müteahit olabildiğini hatırlatan Özdil, “Türkiye’de 7.6 büyüklüğünde deprem olduğunda ne olduğunu maalesef son depremlerde bir kez daha gördük. Bizde resmi olarak 70 bin can kaybı var aynı büyüklükteki depremde. Japonlarda sadece 48 can kaybı. Bu maalesef her defasında tekrar tekrar aynısını yaşadığımız bir ibret.” dedi.
Deprem profesörleri arasında yaşanan tartışmaya değinen Özdil olanları şu sözlerle açıkladı:
“Türkiye’de yaşanan deprem tartışması bambaşka bir boyuta geldi. Çünkü Prof. Celal Şengör çıktı bilim programında konuştu. Profesör Şener Üşümezsoy’a depremle ilgili soru soran gazetecilerin ‘cahil’ olduğunu söyledi. Nereden çıktı bu tartışma? Prof. Şener Üşümezsoy, ‘İstanbul’da 7 ve üstü deprem olmayacak’ dedi. Çok iddialı bir laf, herkes aksini söylerken… Peki Üşümezsoy niye böyle bir şey söylüyor? Çünkü ‘1999’da yaşanan Gölcük depremi aslında İstanbul’da beklenen depremle ilgili bilgileri çürüttü’ diyor. ‘Sadece Kumburgaz Çukuru’nda risk var, burası da 6 ve 6,5 arası deprem üretir’ diyor. Marmara Denizi’nde yani 7 büyüklüğünde yaşanan deprem üreteceği söylenen Marmara Denizi’nde ‘İstanbul depremi’ denilen deprem, yani var saydıkları fay aktif bir fay değil, ölü bir fay diyor. ‘17 Ağustos depreminin, 17 Ağustos’ta kırılan fayın devamı olarak öne sürülen fay ölü bir faydır. İstanbul’da 7 büyüklüğünden daha büyük deprem olmayacak’ diyor.”
“BEN O CAHİL GAZETECİLERDEN BİRİYİM. BAŞKA GAZETECİYİ BİLMEM, BEN DEPREMİ PROFESÖR ŞENER ÜŞÜMEZSOY’A SORARIM”
Kendisinin depremi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’a sorduğunu ve Şengör’ün “Üşümezsoy’a deprem soran gazeteci cahildir” sözlerine dikkat çeken Özdil “ben o cahil gazetecilerdenim, depremi Üşümezsoy’a sorarım” dedi.
Özdil konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
Medyada manşet yapılan bu sözler üzerine önce Prof. Naci görür çıktı. ‘Ya bunu söyleyen bilim insanı değildir’ dedi sonra da Prof. Celal Şengör çıktı daha ağır konuştu ve ‘Üşümezsoy bu işlerden anlamaz’ dedi. ‘Şener Üşümezsoy’a depremi soran gazeteci cahildir’ dedi. Şimdi bütün medya ‘Aman bana cahil demesinler’ diye sustu ama ben konuşayım. Çünkü ben o cahil gazetecilerden biriyim. Başka gazeteciyi bilmem, ben depremi Prof. Şener Üşümezsoy’a sorarım. Çünkü sayın medyamız sanki Şener hoca bunu ilk kez söylemiş gibi manşet yaptı. Prof. Celal Şengör de ilk kez duymuş olabilir ama Prof. Şener Üşümezsoy bu sözleri taa 1999 yılından beri söylüyor. Gölcük depreminden beri aynı şeyleri söylüyor. Ya bu tez doğrudur, değildir orası benim işim değil. Ben gazeteciyim. Söylenenleri kayda geçiririm, halka duyururum, aktarırım. Prof. Şener Üşümezsoy bu sözlerini taaa 1999 yılından beri söylüyor ve evet ben o Celal Şengör’ün ‘cahil’ dediği gazetecilerden biriyim. Çünkü kimse darılmasın. Ben sadece Prof. Şener Üşümezsoy’a güvenirim. Niye derseniz, 17 Ağustos 1999, deprem olmuştu, sabahın 6’sı. Çoluğu çocuğu evde bırakmıştık. Yazı işlerindeki, böyle haber manyağı arkadaşlarımla birlikte gazeteye koşmuştuk. Sabit telefonlar kesikti, cepler kaputu, yollar kilit, viyadükler enkazdı. Adapazarı’na gidilemiyordu. Deprem bölgesinin dünya ile irtibatı kesilmişti. Pilot muhabirimiz vardı rahmetli Murat Öztürk, böyle ne idüğü belirsiz abuk sabuk tipleri gazeteci zanneden sayın ahalimiz farkında değildir ama dünyanın en önemli hava fotoğrafçılarından biriydi Murat abi. Pırpır uçağını bisiklet rahatlığıyla kullanırdı, akrobasi pilotuydu. Depremden hemen sonra sabah saat 5’te n Hazerfen Havalimanı’ndan dalmış, Gölcük üzerinden dalmış, felaketin üstünde dolaşıp tıkır tıkır basmıştı deklanşöre. Uçağı böyle yan yatırırdı lövyeyi dizleri le tutar, pencereyi açar öyle çekerdi. Vakitten kazanmak için yere inmemişti. Filmleri böyle naylon torbaya koymuş, Olimpiyat Stadının yanındaki tarlaya atmıştı. Biz de böyle adeta paraşüt gibi süzülen torbayı havada kapıştık ve filmleri yıkatmıştık. Yazı işlerindeki arkadaşlarımla birlikte hep birlikte tarifsiz bir ızdırapla bakıyorduk ışıklı masada o inanılmazı güç manzaraya. Belki de Türkiye’de ilk biz görmüştük Murat abinin fotoğrafları. Taş üstünde taş kalmamıştı. Apartmanlar, okullar, hastaneler, donanma hepsi çökmüştü. Kabus böyle bütün çıplaklığıyla gözümüzün önündeydi. Tam sayfa yetmedi iki tam sayfa yayınladı.
“BİR TEK CAMİLER YIKILMADI”
Bu iki sayfa fotoğraf basımının Türk basın tarihinde bir ilk olduğunu belirten Yılmaz Özdil, çarpıcı bir detayı fark ettiğini sadece camilerin ayakta kaldığını gördüklerini söyledi. Bunun sebebinin uhrevi değil, dünyevi olduğunu; kuldan korkmayanın Allah’tan korkarak sadece cami inşaatlarında malzemeden çalınmadığını söyledi.
O dönemde halkı bilgilendirmek için uzmanları aramaya başladıklarını söyleyen Özdil “her ulaştığımız profesör ‘sıra İstanbul’da’ diyordu” dedi. O dönemde uzmanların haritaları açarak İstanbul’u yıkarak fayları gösterdiklerini hatırlattı.
O dönemlerde Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un adını ilk kez o gün öğrendiğini söyleyen Özdil, kendisini aradıklarını ve Üşümezsoy’un gazeteye geldiğini söyledi.
“AYKIRIYDI, ‘PROFESÖR’ ALGIMIZI YERLE BİR ETMİŞTİ“
Üşümezsoy’u tanımlayan Özdil, “Böyle uzun saçları, atletik yapısıyla profesörden çok Kızılderili şefi gibiydi. Her gelen profesör takım elbiseliyken o kovboy şapkasıyla geldi. Aykırıydı, ‘profesör’ algımızı yerle bir etmişti.” dedi.
Üşümezsoy’un sohbet sırasında çok hızlı konuştuğunu, dinlerken kelimeleri kaçırdıklarını söyledi. O sırada Üşümezsoy’un “Sıra İstanbul’da değil” dediğini ve çok süratli konuştuğu için yanlış duymuş olabileceğini düşündüğünü ve tekrar sorduğunda “Sıra İstanbul’da değil, Düzce’de” dediğini söyledi. “Niye” diye Üşümezsoy’a sorduğunda, Üşümezsoy’un Özdil’den kağıt-kalem istediğini ve çizmeye başladığına değindi. O anları Özdil şu sözlerle anlattı:
“KAĞITLA ÇİZEREK İŞARET ETTİĞİ YERDE 3 AY SONRA DEPREM OLDU, YÜZDE YÜZ İSABETLE”
O kadar pratik ve mantıklı izah etti ki, böyle adeta gözümüzde canlandı. Hiç tereddüt etmedim 9 sütuna manşet yaptım. ‘Düzce’ye dikkat! Herkes İstanbul diyor ama Profesör Şener Üşümezsoy Düzce’yi işaret ediyor. Düzce’de 7 büyüklüğünde deprem bekliyor’ dedim. O zaman da bugünkü gibi uyardık, herkes İstanbul filan derken biz doğrusunu anlatmaya çalıştık. Tehlikenin doğru adresine dikkat çekmeye çalıştık. Dikkat mikkat edilmedi tabii. Kulak asan bile olmadı. ‘Ne Düzce’si kardeşim’ dediler, ‘sıra İstanbul’da dediler.’ 3 ay geçmedi Düzce yerle bir oldu. Yüzde yüz isabetle kağıtla çizerek gösterdiği nokta kırıldı ama bu Gölcük depremi ile Düzce depremi arasındaki geçen süre zarfında, o 3 ayda, adının önünde Profesör sıfatı bulunan çok sayıda bilim insanı ısrarla sıra İstanbul’da demeye devam ediyordu.
“‘İSTANBUL YIKILACAK, SARIYER SAĞLAM’ DİYEN PROFESÖRLERİN SARIYER SIRTLARINDA ORTAKLAŞA KURDUĞU VİLLA KOOPERATİFLERİNİ BULDUK”
‘Peki ne yapmalıyız’ diyorduk ‘Sarıyer sırtları sağlam’ diyor, ‘İstanbul’da sadece oralarda oturulur’ diyorlar, biz de haber yapıyorduk. İnsanlar panik halinde Sarıyer’e sardı villa almak için yarış başladı. Merak ettik ‘Sarıyer’de bir araştırma yapalım’ dedik. Sarıyer’de araştırma yaptık. Ne bulduk biliyor musun? ‘İstanbul yıkılacak, Sarıyer sağlam’ diyen profesörlerin Sarıyer sırtlarında ortaklaşa kurduğu villa kooperatiflerini bulduk. 50 bin dolara kimse almıyordu, ‘Sadece Sarıyer sırtları sağlam’ haberlerinden sonra 500 bin dolara 600 bin dolara fırlamıştı. Hatta o zamanlar Cumhurbaşkanı Demirel, biz bunu gümbür gümbür manşet yaparken telefon edip yayınlarımızı durdurmak istemişti. O profesörlerin adı geçmesin diye…
BU KEZ DE TSUNAMİ OLACAK DEDİLER
Sonra “tsunami olacak” haberlerinin başladığını yeni aynı profesörlerin “Tsunami olacak, Florya boğulacak, Kadıköy sahili su altında kalacak” dediğini belirtti. Aniden bütün sahillere satılık levhaları asıldığını ve milyon dolarlık dairelerin 100 binli seviyelere indiğini hatırlattı.
2B denilen kavramın o dönemlerde çıktığını insanların binalardan korkarak, orman bölgelerine taşınarak ağaçların katledildiğini, ormanlar katledildiğini, sitelerin yapıldığını, çuvalla paralara satıldığını söyledi. O dönemlerde “Tsunami olacak” diyen profesörlerin meşhur müteahhitlere danışman olduğuna değindi. Bu profesörlerin “bu sitenin o kadar güvenli zemini var ki, bakın ben bile burada oturuyorum” dediklerini hatırlattı. O dönemde hatta inşaat şirketi kuran profesörün bile olduğunu söyledi.
“O günlerden beri ben ‘cahil’ gazeteciyim” diyen Özdil, “o günlerden beri sadece Prof. Şener Üşümezsoy’u takip ederim.” dedi.
Şener Üşümezsoy’un danışmanlık yapmadığını, şirketinin olmadığını, bağımsız biri olduğunu söyledi. Zaten Üşümezsoy’un bilgisinin gücünün de bağımsızlıktan kaynaklandığını söyledi.
“ŞENER ÜŞÜMEZSOY BENİM İÇİN KAHİNDİR”
Özdil “Benim açımdan Şener Üşümezsoy, sadece jeoloji profesörü değildir, kahindir. Bugüne kadar bir kez olsun ıskaladığını görmedim.” dedi ve şöyle devam etti:
Van depremini de Şener Üşümezsoy çok önceden söylemişti, Elazığ’ı da, İzmir’i de, en son Kahramanmaraş depremine ben şahidim, haber yaptım. Defalarca bölgedeki tehlikeye dikkat çekmeye çalıştım. Herkes İstanbul depreminden bahsederken o her katıldığı toplantıda, her katıldığı televizyon programında Kahramanmaraş’a, o bölgeye, dikkat çekiyordu. İşin enteresan tarafı sayın medyamız her nedense Prof. Şener Üşümezsoy yerine başka profesörleri öne çıkarmayı tercih etti Kahramanmaraş depreminden sonra. Hatta pek çok medya kuruluşu her nedense Profesör Şener Üşümezsoy’u yok saymaya çalıştı. ‘İstanbul’da deprem olacak’ demek gayet kolay. Gazeteciler açısından da son derece konforlu. ‘Olmayacak’ demek zor. Bir deprem profesörünün çıkıp ‘bu söylenen deprem orada olmayacak’ demesi gerçekten çok zor. ‘Olacak’ de senden iyisi ‘yok olmayacak’ dedin mi işte bu zor. Bunu söyleyen kişiye niye mikrofon uzatılmıyor, ben gazeteci olarak bunu merak ediyorum. Yani korkalım veya boş verelim rahatlayalım diye söylemiyorum bunları. Ya bilimin rehberliğinde aklımızı kullanalım AKUT gibi AFAD gibi enkaz kurtarma faaliyetleri için halkı organize edelim, hazırlıklarımızı ona göre yapalım. İnşaat kalitemize dikkat edelim, çürük yapıları dönüştürelim şüphesiz. Ama Profesör Şener Üşümezsoy’a depremi sormak cahillik ise evet ben o cahil gazetecilerden biriyim. Çünkü sosyal medya hesabından nabza göre şerbet dağıtmaktansa ‘Aman beni eleştirmesinler’ diye masanın altına saklanmaktansa öğrenelim diye gazetecilik yapıyorum. Kim ne diyor, niye diyor, herkesin aksine bu söylediklerini hangi bilimsel verilere dayandırıyor bunları öğrenmek ve topluma aktarmak istiyorum. Bu cahillik ise seve seve cahilim. Elimde televizyon yok, televizyonu olanlara çağrıda bulunuyorum: Arkasından atıp tutmak yerine Şener Üşümezsoy’u çıkarın ekrana kardeşim. Niye bunları söylüyor, niye mesela deprem korkusuyla milyar dolarlık rant arasında bağlantı olduğunu söylüyor? Çıkarın anlatsın herkes dinlesin. Herkesin aklı var, herkes ona göre kararını versin. Hangi Profesör akademik gözlükle konuşuyor, hangi Profesör başka hesaplarla konuşuyor merak etmeyelim mi? Boş verelim demiyoruz tam tersine bütün detaylarıyla öğrenelim diyoruz. Cahil gazeteci olarak bunu ben öneriyorum.